Aç Olmadığımız Halde Neden Yemek Yeriz?

Aç olmadığı halde yeme arzusu çoğu insanda görülen bir durumdur. Yiyecekleri gördüğümüzde veya kokusunu aldığımızda aniden o yemeği arzulayabiliriz. Bu yoğun arzular, aç olmadığımızda bile ortaya çıkar ve direnmek çok zor olabilir. Midemiz guruldamasa olmasa bile aç hissetmemizin birçok nedeni vardır. Vücudumuzdaki fiziksel açlık, iştahımızı uyaran ve yedikten sonra onu bastıran (tokluk olarak bilinir) fizyolojik sinyaller ile kontrol edilir. Bununla birlikte, yemek yemek biyolojik bir ihtiyaca cevap vermekten çok daha fazlasıdır.

Bizi enerji açısından zengin yiyecekleri tüketmeye yönlendiren ve motive eden başka bir sistem daha vardır: bu sistem beyindeki  “besin ödül” sistemidir. Gıdanın ödüllendirici doğası, tokluk sinyallerimizi geçersiz kılabilir ve direnme yeteneğimizi ciddi şekilde zayıflatabilir. Lezzetli yiyecekler yemek doğası gereği bize zevk verir. Yemekten alınan bu keyif, gıda alımımızın güçlü bir motive edicisidir. Yiyeceklerin görüntüsü ve kokusu dikkatimizi çeker ve o yiyeceği yemenin ne kadar güzel olacağını düşünmeye başlayabiliriz. Bu istek yiyecek tüketimine neden olabilir.

Araştırmalar çikolata, dondurma, cips ve kurabiye gibi abur cuburlara direnmenin zor olduğunu göstermiştir. Bu tür yiyecekler yağ ve / veya şeker bakımından yüksektir, bu da onları iştah açıcı kılar ve bu nedenle daha çok arzu edilir hale getirir. Besin ödül sistemi, içsel opioid sistemi ve endokannabinoid sistemi de dahil olmak üzere karmaşık beyin biyolojisiyle desteklenir; bu her iki sistemde kişinin yiyeceği beğenme ve istemesinde büyük bir role sahiptir. Nucleus accumbens (beynin motivasyonu ve ödülü kontrol eden bir alanıdır), uyarıldığında arzu, istek ve yenen yiyecekten keyif alma üzerinde güçlü etkiler üreten opioid ve kanabinoid reseptör bölgelerini içerir.

Bazı insanlarda bu sistemler diğerlerinden daha aktif olabilir ve bu nedenle yemek yeme motivasyonları inanılmaz derecede güçlüdür. Örneğin, çikolatayı alışkanlıklara bağlı olarak arzulayan insanlarda, çikolata sevmeyen insanlara kıyasla, çikolatanın görünüşü ve tadı ile sunulduğunda beyin ödüllendirme bölgelerinde daha fazla aktivite olduğunu göstermiştir. Bu bireysel farklılıklar muhtemelen henüz tam olarak anlaşılmamış genetik ve öğrenilmiş faktörlerin bir kombinasyonundan kaynaklanmaktadır. Ödül sistemi aynı zamanda yüksek kalorili yiyecekler ile belirli durumlar, olaylar arasında ilişki kurmamızı sağlar. Örneğin sinemaya giderken patlamış mısır almak gibi.

Yiyecek ödül sistemi, bizi gıda kaynaklarına yönlendirme ve tüketimi teşvik etme konusunda oldukça etkilidir ve bu nedenle tokluk sinyallerini kolayca geçersiz kılabilir. Evrimsel geçmişimizde, avcı, toplayıcıyken, gıda kaynaklarını hızlı bir şekilde tespit edebilmemiz ve mümkün olduğunda yüksek miktarlarda enerji açısından zengin yiyecekler tüketebilmemiz gerektiğinden, bu sistemin avantajı olmuştur. Bu fırsatçı aşırı tüketim bizi gelecekteki kıtlık dönemlerine karşı korumuş ve hayatta kalmamızı sağlamıştır. Bununla birlikte, modern toplumda, yüksek enerjili yiyecekler aramaya yönelik doğal motivasyonumuz, bizi kilo alma riskine sokar. Modern beslenme ortamları, genellikle düşük maliyetli ve büyük porsiyonlarda sunulan yüksek kalorili yiyeceklerin bolluğundan dolayı “obezojenik” olarak adlandırılmıştır. Bu ortamda sağlıklı beslenme davranışlarını sürdürmek inanılmaz derecede zordur ve sürekli çaba gerektirir.

Yemek İsteği

İlk olarak, bizi yemeğe motive eden ve sürekli obezojenik bir ortamda işleyen güçlü biyolojik ve psikolojik güçlerin olduğunu anlamak önemlidir. Yiyecek arzusuna teslim olmanın ahlaki açıdan olumsuz hiçbir yanı yoktur. Yemek yeme ve kilo ile ilgili suçlamaların ve algıların son derece zararlı olduğu ve ortadan kaldırılması gerektiği bilinmektedir. Ancak, arzularımızı kontrol altına almanın yolları var. İnsanlar genellikle yeme ve kilolarını yönetmenin bir yolu olarak kısıtlayıcı diyetler uygularlar. Bununla birlikte, diyet yapmak paradoksal olarak yiyecek isteklerini daha da kötüleştirebilir. Bir çalışmada, diyet yapanların kısıtlamaya çalıştıkları yiyecekler için güçlü sonradan daha güçlü bir istek duyduğu gözlemlenmiştir. Kaçınma, sorunlu yiyecekleri zihnimizde daha da öne çıkarabilir ve bu yiyecekler hakkında düşünmeye başladığımızda, arzu ve istek artabilir.

Bu nedenle, gerçekçi beslenme planı ve kilo yönetimi hedefi belirlemek muhtemelen daha iyi bir yaklaşım olacaktır. Hedeflere ulaşmak, başarılı olmanın yanı sıra ruh halimizi iyileştirme konusundaki inancımızı artırır ve bu da daha sağlıklı beslenme alışkanlıklarına bağlı kalmamıza yardımcı olabilir. Bunun aksine, gerçekçi olmayan hedefler belirlemenin olumsuz etkileri vardır. Cazip durumları belirlemek ve yönetmek de önemlidir. Örneğin, süpermarketteki şekerleme reyonundan tamamen kaçınmak, iştahı önlemeye ve dürtü satın alımlarını azaltmaya yardımcı olabilir. Pek çok insan aynı zamanda ruh haline tepki olarak yemek yeme isteği ve arzusu duymaktadır. Bu nedenle, yiyecek ve içecek içermeyen (yürüyüşe çıkmak gibi) alternatif başa çıkma stratejileri geliştirmeye çalışmak yardımcı olabilir. Son olarak, fiziksel açlık sinyalleri ile istek arasında ayrım yapmak da gıda alımının kontrolüne yardımcı olabilir. ” Dikkatli yeme( mindfull eating)”, açlık ve tokluk sinyallerine dikkat etmeyi içerir ve etkili bir kilo verme stratejisi olduğu gösterilmiştir. Hepimiz lezzetli yiyecekler yemekten zevk alabiliriz ve bunu da yapmalıyız. Aşırıya kaçmamak için vücudumuzun tokluk sinyallerini dinlemek ve anlamak açlık dışı beslenmenin önüne geçilebilmesi için önemlidir.